Bizim iller Radyo 97.3 Denizli > Canlı Radyo Dinle Takılmadan Kesintisiz FM
  Canlı Radyo Dinle Takılmadan Kesintisiz FM

Radyo Menüsü
Diğer
Hoş Geldiniz.
Akustik Ankara ve Oyun Havaları Arabesk Arabesk Hit Dini Hit Dini Radyo Genel Haber – Spor Haber Spor Hit Halk Müziği – TSM ilahi Radyo Jazz Radyo Karadeniz Karışık Klasik Müzik Nostaljik Radyo Oyun Havaları Hit Özgün Pop Pop Hit Popüler Rap – Hip Hop Rock Slow Slow Hit TSM – Türkü Türkü Yabancı Hit Yabancı Müzik Radyoları Yöresel

Bizim iller Radyo 97.3 Denizli

Radyo Türleri: Dini Radyo

  

Reklam

Bizim iller Canlı Radyo Dinle 97.3 Denizli, Dini Yayın Yapmakta Olan Bizim iller Frekansını Buradan Mobil uyumlu olarakTakip Edebilirsiniz…

Yorumlar

Kullanıcı 21 Mayıs Perşembe - 15:47
Geçmişe hasret duyduğumuz şeylerin başında çocukluk dönemimiz geliyor. Kendi çocukluğumu düşünüyorum da, yokluklar içinde geçen bir çocukluk yaşadım. Ayağımda bir kara lastik, sırtımda eski bir kazak ve yamalı bir pantolon ile geçti çocukluğum desem az demiş olurum. Benim yöremdeki çocukların ve de benim, öyle bugünkü gibi oyuncakçıdan alınan çeşit çeşit oyuncaklarımız olmadı. Mecburen kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık. Ama taştan, ama çamurdan, ama tahtadan, ama hayalden…\r\n\r\nÖyle çeşit çeşit yiyecekler alabilmek bir yana, “bir çeyrek yavan ekmek” almaya dahi çoğu zaman paramız olmazdı da, alabilen arkadaşımızın gözüne bakardık bize de bir lokmacık versin diye. Sağ olsun o da, acıklı o bakışımızı geri çevirmez, çeyrek ekmeğinin kenarından bir lokmacık ta olsa koparıp verirdi bize. Bilirdi ki yarın aynı şey onun başına gelecek…\r\n\r\nBunca yokluk içinde geçmesine rağmen, çocukluğuma dair anılarıma, ben de sizler gibi hasretim. Bu yaşıma geldim ama o bir çeyrek ekmekten aldığım hazzın benzerini, hiçbir şeyden bir daha alamadım ve alacağımı da hiç sanmıyorum.\r\n\r\nBizim çocukluğumuzda Ramazan ayı, yayla mevsimine denk gelirdi. Yaylada elektrik, su, vb herhangi bir altyapı yoktu. Dolayısıyla da ezanı duyabileceğimiz bir Cami’de yoktu. Ezan saati gelince, radyosu olan biri yüksek bir kayanın üzerine çıkar oradan ezan okurdu. Biz çocuklarda onu dört gözle takip ederdik. O, Allahüekber dediği anda İFTAR, İFTAR, İFTAR… Seslerimizle dağı taşı inletirdik. Bizim sesimizden, onun sesi duyulmazdı bile. Sonrada koşarak eve girer sade bir sofrada ama büyük bir iştahla “iftarımızı” açardık.\r\n\r\nSanki oruç tutacakmışız gibi gece sahura kaldırılıp büyüklerle aynı sofraya oturtulmak, bizim için bambaşka bir şeydi ve kendimizi inanılmaz değerli hisseder, ertesi gün akranlarımıza gururla anlatırdık.\r\n\r\nBayram yaklaştıkça daha başka bir sevinç olurdu içimizde. Bizim çocukluğumuzda öyle bugünkü gibi hangisini giysem diye düşünebileceğimiz birkaç çeşit bayramlıklarımız olmazdı. Cefakâr Babam yurt dışında çalıştığından onu bayramlarda pek görmezdik. Rahmetli dedem bayramlık olarak genellikle bir tanecik bir şey alırdı. Ya pantolon, ya kazak, ya çizme, ya da kara lastik… Alınan o bayramlığı akşamdan giymek isterdik ama anacığım, sadece üzerimize olup olmadığını dener hemen çıkarıverirdi eskimesin diye…\r\n\r\nBayram sabahını heyecanla beklerken uyuyakalırdık. Dedemin seher vakti kapıya bastonuyla tak tak vurmasıyla yataktan fırlar bayramlığımızı giyip dedemin peşine takılırdık. Bayram namazı için yürüdüğümüz yol hayli uzun olduğundan yol boyunca dedem bize günün önemini anlatırdı. Camiye vardığımızda dedem, oradaki insanlarla bizi tanıştırır ve gururla bunlar benim torunlarım derdi. O güne özel yaşadıklarımız, bizi mutlu ve onura ederdi.\r\n\r\nBayram namazı sonrası camiden eve dönüşte, eve gelecek misafirlere ikram etmek için büyükçe bir somun ekmek ve başkaca birtakım nevaleler alırdı dedem. Biz de heyecanla yanında bekler, eve kadar o nevalelerin taşınmasında ona yardım ederdik.\r\n\r\nÇocukluğumda en büyük değeri Ramazan ayında gördüğümü hatırlıyorum. Çünkü bu ayda büyükler, biz çocuklara karşı diğer aylara kıyasla daha bir merhametli ve anlayışlı olurlardı. Oruç dolayısıyla merhamete geldiklerinden mi, halsiz olduklarından mı, ya da bize hakikaten kıyamadıklarından mı bilemiyorum. Bildiğim şu ki, normal zamanlarda getir-götür işlerinde yardımcı eleman olarak habire oraya buraya koşturdukları biz çocuklara, Ramazan’da daha az iş verilirdi. Hatta oyun oynamamıza daha çok fırsat tanırlardı. Akşam iftar sofrasına, gece ise sahur sofrasına buyur edilir KIYMETLİ bir misafir gibi değer görürdük Ramazan süresince.\r\n\r\nYaşadıklarımdan anlıyorum ki insanoğlu, etrafındakiler tarafından DEĞER gördüğü, MENFAATSİZ sevildiği ve kendini BİRİCİK hissettiği anların hasretini çekiyor aslında.\r\n\r\nŞöyle geriye dönüp bir düşünelim: Çocukluğumuzdan daha fazla değer gördüğümüz, kucaktan kucağa gezdirildiğimiz, kendimizi biricik hissettiğimiz ve öpülmek için etrafımızdakilerin sıraya girdiği başka anlar var mı hayat hikâyemizde? Bence yok, eğer olsaydı çocukluğumuzdaki yaşadığımız anıları, bu kadar çok özlemezdik diye düşünüyorum.\r\n\r\nŞu da başka bir gerçek ki, hayatımızın hiçbir döneminde, çocukluğumuzda sevildiğimiz kadar içten ve samimi bir şekilde bir daha sevilemeyeceğiz. Çünkü insanın en sevildiği dönem çocukluk dönemidir. Çocukluk döneminde de, etrafındaki büyüklerinden en çok değer gördüğü zaman dilimi ise, Ramazan ayıdır. İşte her birimizin çocukluğumuza, özellikle de Ramazan’a dair hasretle “Ah o eski günler” veya “Ah o eski Ramazanlar” demesi bu yüzdendir diye düşünüyorum vesselam…
Kullanıcı 21 Mayıs Perşembe - 15:44
Belli bir yaş olgunluğuna ulaşmış hemen hemen herkesin hasretle ve sıkça kullandığı bir ifadedir “ Ah O Eski Günler”, “Ah O Eski Ramazanlar”, “Ah O Eski Bayramlar…”\r\n\r\nBize bunu dedirten nedir acaba? Geçmişte bugünden çok daha iyi şartlara mı sahiptik ki, geçmişin hasretini çekiyoruz? Oysa hepimiz biliyoruz ki, gerek fert olarak ve gerekse ülke olarak her geçen gün yaşam standartlarımız çok daha bir ileri gidiyor. İmkânlarımız, geçmişle kıyas olmayacak derecede her geçen gün artıyor, az ya da çok hepimizin refah seviyesi artıyor.\r\n\r\nEskiye nazaran, şimdilerde çok daha iyi kıyafetler giyebiliyoruz. Çok daha konforlu evlerde oturuyoruz. Her evde en az bir araba var. Devletin kurumlarından çok daha kaliteli ve hızlı hizmet alıyor, çok daha iyi imkânları olan işlerde çalışıyoruz.\r\n\r\nMadem her şey iyiye gidiyor o halde bizim geçmişe dair hasret çekmemize sebep olan şey gerçekte nedir? Cevap aslında basit. Geçmişte var olup ta, bugün elimizde olmayan şey her ne ise, işte bizi geçmişe hasret bırakan şey o olsa gerek.
Yorum bulunamadı

Yorum Yaz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*

*

*